Bu siteyi yaptığım ilk zamanlardan beri çokça fark ettiğim bir şey, mimari açıdan değerli pek çok kıymetli binada avukat bürolarının bulunması.
Hatta bunları sonra bir dizin halinde sergilemek için de biriktiriyorum.
İşte onlardan biri, SUR|KİŞNİŞCİ|AKÇAY Hukuk Bürosu, Beşiktaş’ta bir köşkte; Başmabeynci Köşkü.
Ama çok hoşuma giden bir şey, üzerinde Türkçe ve İngilizce bilgilendirme panosunun olması.
Cumartesi günleri benim gibi Nüzhetiye Caddesi üzerinden Beşiktaş pazarına gidenler ara sıra o panonun renklerinin değiştiğini de fark etmiştir. Yani bu bir önemsemeyi de ifade eder. Keşke sitelerine de bina hakkında bilgi ve fotoğraf koysalar.
MABEYN DEMEK…
Köşke (Baş Mabeynci Konağı diye geçtiği de oluyor, en azından restorasyonu yapan mimarlık şirketinin sitesinde öyle) gelirsek… Kocaman, garip binaların arasında kalsa da dikkat çekmemesi mümkün değil. Üç ayrı mimari tarzda, art-nouveau, barok ve rokoko stilinde inşa edilmiş. Yapım tarihi 1901.
Sultan II. Abdülhamit’in Başmabeynciliğini yapmış Hacı Ali Rıza Paşa’ya aitmiş. Kültür Envanteri’nde https://kulturenvanteri.com/tr/yer/basmabeyinci-kosku-besiktas/#17.1/41.048569/29.000334 “Ali Rıza Paşa son Osmanlı kabinesinde de yer almış olup Nâfia ve Dahiliye nazırlığı yapmıştır. Rami semtinde adına bir cami https://kulturenvanteri.com/tr/yer/haci-ali-pasa-cuma-camii/#17.1/41.049781/28.922254 bulunmaktadır. 1932’de Erenköy’deki evinde vefat etmiştir” deniyor.
Bu arada belirteyim; Arapça’da “İki şeyin arasında” anlamına gelen “Mâbeyn”, sonraları eski saray ve konaklarda harem ile selâmlık arasında bulunan ve her iki tarafa da kapısı olan daire veya oda olarak da tanımlanıyor. Zamanla bu Osmanlı’da özellikle de I. Abdülhamit döneminde önemli bir kurum haline geliyor. (*)
RESTORASYON SONRASI İLK, GALERİ OLUYOR
Binanın girişindeki tabelada “Giriş katı ve Baş Oda tamamen tavan ve duvar resimleri ile bezenmiştir. Bu eserler sanat tarihi Profesörü Günsel Renda tarafından Osmanlı Resmi’nin ilk batılılaşma örnekleri arasında gösterilmiştir. Özellikle Baş Oda’nın tavanında yer alan resimlerdeki renkler ve fırça vuruşlarında da bir Batı etkisi görülmektedir” yazıyor.
Yine aynı panodan 2016 yılı Ekim ayından beri köşkte bir hukuk bürosu olduğunu anlıyoruz. Ondan önce de -ne zamana kadar tam emin değilim- köşkte bir sanat galerisi varmış; Sibel Pektaş ve Emirhan Elkorek tarafından yürütülen Mabeyn Gallery.
İsimlere baktığımda iki koleksiyonerin bu galeri için bir araya geldiğini anlıyorum.
3 YIL SÜREN RESTORASYON
Bina -şimdi de öyle mi bilmiyorum ama- o dönem Pektaş Ailesi’ne ait.
İpek Durkal’ın 2011 tarihli Hürriyet röportajı şöyle başlıyor: “Psikiyatri alanında Türkiye’nin saygın isimlerinden olan Doç. Dr. Özkan Pektaş, eşi Sibel Pektaş ile bir resim galerisi açmaya hazırlanıyor. İstanbul Beşiktaş’ta aldığı ve birinci derece tarihi eser olan Başmabeynci Köşkü’nü ‘Mabeyn Gallery’ adıyla sanat galesine dönüştüren çift, açılışı çağdaş Türk resminin temsilcilerinden Huri Kiriş ile yapacak.”
Söyleşinin devamından Sibel Hanım’ın eş unvanının yanı sıra üniversite yıllarından bu yana eser biriktiren, Nestle, Levis, Sabancı gibi şirketlerde yöneticilik yapan biri olduğunu öğreniyoruz.
Binayı çift 2005’te satın almış, Mimar Süreyya Saruhan tarafından yapılan restorasyon 3 yıl sürmüş.
YILDIZ SARAYI’NA GELEN SANATÇILAR YAPMIŞ
“Birinci derece tarihi eser olarak Anıtlar Kurulu tarafından korunuyor. Batılılaşma hareketleri 2. Abdülhamit döneminde başlıyor. Hatta Yıldız Sarayı’nın iç dekorasyonunu yapmak için yurtdışından sanatçılar getirtiyor. Bu köşkün duvar süslemeleri, tavan süslemeleriyle nakışlarını da işte o sanatçılar yapmış. Sanat tarihi uzmanları tarafından Türk resminin ilk Batılılaşmasının örnekleri olarak gösteriliyor. (…)” diyor Sibel Hanım.
Özkan Bey de ekliyor: “Sonra Sibel ile burayı görmeye geldik. İçeri girer girmez ikimiz de aynı şeyi düşündük, burası bir tabloydu ve bir sanat merkezine dönüştürülmeliydi. Açıkçası bu tarihi mekânı kendimize saklamak yerine herkesin görmesini istedik. Türk sanatına hizmet etmek hepimizin boynunun borcu”.
YILDIZ SARAYI’NA GELEN SANATÇILAR YAPMIŞ
Posta gazetesi için Merve Özaytekin’in yaptığı benimse bugün bir emlak sitesinden bulabildiğim röportajda ise köşkün psikiyatri kliniği de olma ihtimaliyle satın alındığını daha sonraki gelişmelerle ailenin buna ‘kıyamadığını’ okuyorum.
İkinci derecede tarihi eser olarak alınan binanın restorasyonuna 1.5 milyon doların üzerinde para harcanmış ve bina birinci derecede tarihi eser olarak tescillenmiş.
Sibel Pektaş şunları söylüyor:
“1986’da bir Fikret Mualla tablosuyla başladı. Rahmetli eniştem Orhan Elkorek getirmişti tabloyu bana. Bir Fikret Mualla tablosu zamanla 36 Fikret Mualla’ya çıktı. (…) Çağdaş sanatla ilgilenmeye başlayınca, bir yıl önce eniştemin oğlu Emirhan’la kendi çağdaş sanat galerimizi açmaya karar verdik. (…)
Yıldız Sarayı’nı dekore ettirmek için birçok yabancı ressam davet edilmiş. Başmabeynci Hacı Ali Rıza Paşa, yani bugünün özel alem müdürü, sanatçılardan bazılarını Beşiktaş’taki kendi köşkünün dekorasyonu için evine çağırmış, o sanatçılar köşkü dekore etmiş, ilk Batılılaşma etkilerini vurgulamışlar. 5 katlı şahane bir apı çıkmış ortaya… (…) Restorasyonu Mısır Konsolosluğu’nun restorasyonunu yapan mimar Süreyya Saruhan 3 yılda yaptı. Üst kat tamamen çökmüştü. Tamir edildi. Duvar işlemeleri özel bir teknikle çıkartılıp tekrar düzeltildi. Çok detaylı, zor bir işti. Banyolardaki taşlar bile korundu.
Art nouveau, rokoko ve barok. Pencereler art nouveau. İstanbul’da örneğini çok az görebileceğimiz bir akım. Balkonların
işlemeleri rokoko. Üst kattaki cam işlemeler ise barok. Bahçenin etrafında tuğlalar var. O yıllarda tuğlayı yapan ustanın tuğrasını gördük. Orijinal tuğra bugün hâlâ duruyor.
DUVARLAR SANAT ESERİ OLARAK KATALOGLANMIŞ
Ve Saruhan Mimarlık işlerine bakarken şahane bir TRT videosu buldum:
Sibel Pektaş orada da konuşuyor, mealen yazdım: “Sokağa atılmış bir tablo gibiydi, üçüncü katı tamamen yıkılmıştı. iç süslemelerin çoğu yok olmuştu. Biz burayı kurtarmak ve kamuya açık bir işlev kazandırmak istedik. Duvardaki işlemeler Süreyya Bey (Mimar Süreyya Saruhan) tarafından çok özel bir teknikle çıkartıldı, sonra da çok önemli bir restoratör tarafından tamamlandı. Binadaki tavan eserleri özellikle Türk resminin batılılaşması için ilk örnekler.
Duvarlardaki birtakım eserler sanat tarihçisi Günsel Renda tarafından kataloglanmış.
1977 yılında yapılmış Çadaş Sanat Ansiklopedisi’nde bu eserler kaydedilmiş.”
‘HELALARINDA BİLE KALEMİŞİ’
Mimar Süreyya Saruhan ise “Cadde üzerinde kalmış çok az binadan biri. Arka odaları da çökmek üzereydi, iki tavan arasında kalmış bir binayı askıda tutarken aşağıya bir beton bodrum katı yerleştirildi. Binanın duvarlarında çok şey olabileceği fikri vardı. Kalemkar ekipleriyle birlikte çalıştık. Yüzde 95 oranında ilk yapıldığı haline geri döndü. Tuvaletlerde bile desen var.
Mümkün olduğunda otomasyon sistemden ısıtmasına kadar pek çok modern sistem de geldi. Burada eski tip mermerler de var” diyor benim birkaç cümlesini aldığım konuşmasında…
Saruhan Mimarlık’ın sitesine bakınca sitede daha önce yer verdiğim Deniz Palas ile Mehmet Ali Ağa Konağı‘nın da restorasyonunu yaptıklarını gördüm.
Başmabeynci Köşkü’yle ilgili olaraksa şunlar yazılmış:
“Restorasyon öncesi kısmi bodrumu tam kat haline getirilirken, bir bodrum kat daha eklenmiştir. Bunun haricinde yapı, giriş katı ve iki normal kattan oluşmaktadır.
Yapıda oluşmuş yorgunlukların, konstrüktif açıdan zararlı olmayanlarına müdahale edilmemesi restorasyon prensibini oluşturmuştur. Bodrum katları haricinde, hela mekanları da dahil kalemişi çalışmalarının binada tespitinden sonra, duvarlarda raspa sonucu elde edilen özgün sıva üzeri motifler bezleme yöntemiyle korumaya alınarak yerinden sökülmüş, arkasındaki ahşap konstrüksiyonun gerekli kısımları onarıldıktan sonra tekrar bağdadi çıtaların üzerine kendi harcı ile monte edilmiştir.”
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL…
Köşkün Mabeyn Gallery olduğu dönemde Cornucopia Magazine de odalardaki resimleri görüntülemiş. Açıkçası insan “bu derece” bir şey hayal edemiyor görmeden.
Keşke sanat galerisiyken görseymişim diye düşündüm!
Neyran Savaşman Akyıldız, Instagram’da şu yorumu yapmış, ben Saray ve Ötesi’ni okumadım, kendim doğrulayamadım ama bakayım diye notumu da alayım: “Bu köşkte Halit Ziya Uşaklıgil mabeyn katipliği döneminde lojman olarak ikamet etmiş. Bildiğiniz gibi evi adını da Yeşilköy olarak kendisinin verdiği düşünülen Ayastefanos’ta. Dolmabahçe’den Köy’e gitmek uzun sürdüğü için köşk ona tahsis edilmiş. Saray ve Ötesi’nde anlatır. ”
(*) Kelime anlamı Arapçada iki şeyin arası olan Mabeyin ilk önce sarayın harem ve selamlık bölümleri arasındaki daireye verilen ad olarak kullanıldı. Zamanla bu dairede çalışan görevlilerin sayısı arttı. Mabeyinci adı verilen bu görevliler padişahı korumak, halk ve Bab-ı Ali’yle olan ilişkileri yürütmek, saraya gelen ziyaretçilerin ziyaretlerini düzenlemek, saray protokolunu gözetmek gibi görevler üstlendiler. II. Abdülhamit döneminde devletin yönetimi Bab-ı Ali’den çok saraydan yapıldığı için Mabeyin dairesi 1876-1908 yılları arasında devletin en güçlü kurumuydu.
Mabeyin dairesi genişledikçe Mabeyincilerin sayısı da artmıştır. Mabeyincilerin en yüksek derecedeki yöneticisine Baş Mabeyinci denmiş, yardımcısına ise İkinci Mabeyinci adı verilmiştir. Bu dairede yazı işlerini yürütmekle görevli olan kişilere Mabeyin Kâtibi, bunların başındaki kişiye ise Mabeyin Başkâtibi denirdi.
Mabeyincilik kurumu 1908 yılında meşrutiyetin ilan edilmesinden sonra önemini yitirmekle birlikte Saltanatın kaldırılmasına kadar ayakta kalmıştır. (Wikipedia)
- Daha fazla okuma yapmak isteyenler için:) Kendime not aslında https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/843661
2 Comments
Gözde Carda
Posted at 21:43h, 11 ŞubatSanırım 2003 ya da 2004 yılıydı. İtü’de mimarlık okurken restorasyon dersinde bu binanın projesini hazırlamıştık. O zamanlar metruk bir binaydı ve çok kötü durumdaydı. İçerisinde tuvalette kedi ölüsü olduğu için ölçü alamadığımızı hatırlıyorum. Ahşap döşemeleri, tavanları yer yer çökmüş,duvar resimleri çok kötü olmuştu. Arkada da küçük bir bahçesi vardı, elbette çok kötü durumdaydı orası da. Şimdiki halinin içerden fotoğraflarını görünce çok mutlu oldum, kurtarılan nadir binalardan biri olmuş neyse ki. Merdiveni, küpeştesi, doğramaları her biri ayrı detaylı, çok güzel ama bizim için bir o kadar zorlayıcı bir binaydı
Nilay Örnek
Posted at 22:25h, 11 ŞubatYa hemen:) çok teşekkürler, her türlü “yaşanmışlık” bilgisi lazım:)