Merve Başcumalı, burada önce kardeşi Burak ile birlikte Talimhane’deki Divan Apartmanı‘nı yazmış ardından da, yaşayanlarıyla görüşerek yine Talimhane’deki güzeller güzeli Taş Apartmanı‘nı kayda almıştı.
Şimdi Merve Hanım, İstanbul’da Süleyman Seba Caddesi’ni bilenlerin göz aşinalığı yaşayacağı Konak Apartmanı’nı, ailesi onlarca yıldır o binada, hatta o binanın olduğu arazide yaşayan Neşe Hanımla konuşarak, bölgenin de geçmişini anlatarak yazdı. Konuk yazarım Merve Başcumalı anlatıyor:
TAŞLIK BOŞ BİR ARAZİYKEN AİLE ORADAYMIŞ
“Neşe Aksay Ergün, 1961, İstanbul doğumlu…
Doğma büyüme Konak Apartmanı sakini… İlk-orta ve liseyi Şişli Terakki Lisesi’nde üniversiteyi ise İ.T.Ü Mimarlık Fakültesi’nde okumuş…
Yaşadığı apartman dairesi ona annesinden miras… Annesi, teyzesi ve dayısına babalarına, ahşap konak olarak miras kalan yapının konaklıktan çıkıp apartmana dönüşüm tarihi ise 1952… Binayı anlamak için çevresine de bakalım….
Nişantaşı’nın, isimini, padişahların atış talimi yaptıktan sonra iyi atışlarını işaretlemek üzere diktirdikleri anıt taşlardan aldığını hemen hemen tüm gerçek İstanbullular bilir.
19. Yüzyıl’ın başlarına kadar atış talimleri yapıldığı için ormanlık olan semt, Dolmabahçe ve Yıldız saraylarına yakın olmak isteyen hanedan üyeleri ve devlet görevlilerinin bölgeye yerleşmesiyle önem kazanmış.
Maçka semt isminin nereden geldiği hakkında bilgiler az olsa da Rumca’daki sopa-asa anlamına gelen Matsouka’dan geldiği iddia edilmiş. Semavi Eyice’nin aktardığı ikinci iddia ise Nişantaşı manasına da gelen ‘Maçugah’ yani nişangah kelimesinden geldiği yönünde.
Bugünün İTÜ Kimya, Maden ve Metalürji fakülteleri, Maçka karakolhanesi ve silahhanesi imiş ve bu büyük binaları Sultan Abdülaziz görkeminden de belli olduğu üzere Balyanlar’a yaptırmış.
Bu binaların devamında Osmanlı devlet büyüklerinin gömüldüğü Maçka (Şeyh) mezarlığı ve şu an Swiss Otel’in bulunduğu eski Taşlık bölgesini görebilirsiniz.
Antika porselen bardaklarımızdan çayımızı yudumlarken Neşe Hanım anlatıyor:
‘Annemin anlattıklarından Taşlık ile ilgili bir anı. Şimdiki Swiss Otel’in bulunduğu alan boş bir arazi imiş. Ölümünden önce Atatürk’ün gemiyle Dolmabahçe’ye yanaşacağı haberi alınınca, bugünkü Teşvikiye Postanesi yanında bulunan benim de çocukluğumda alışveriş ettiğim bakkalın o zamanlar küçük olan oğlu Ziya, bu haber üzerine bir gecede boş araziyi çevirip, ertesi gün Atatürk’ü görmek isteyenleri para ile içeri sokmuş. Annem yıllarca bu olayı anlatır, gülerdi..”
SEFER ARSLANGER’İN KÖŞKÜ VARDI
Konak Apartmanı da Maçka Mezarlığı’nın yanı başında, eski ismiyle Spor Caddesi, şimdiki Süleyman Seba Caddesi üzerinde… Konak Apartmanı ve çevresinin geçmişini bu binanın giriş katında doğmuş, büyümüş, evlenmiş aile kurmuş, hep orada oturmuş Neşe Aksay Ergün anlatıyor bana da…
Konak Apartmanı’nın bulunduğu arsa Neşe Hanım’ın dedesi Sefer Bey’e 1900’lerin başında Saray tarafından -bilmediğimiz bir nedenle- hediye ediliyor. Sefer Bey de arsaya -fotoğraflarda da görebilceğiniz- ahşap köşkü yaptırıyor. Hatta bu köşkün ‘diş kiralarından’ gelen paralarla yani Saray’daki yemeklerden sonra misafirlere hediye edilen altınlarla yapıldığı söyleniyor yıllar yılı aile içinde…
Sefer Bey soyadı kanunu ile birlikte Arslanger soyadını alıyor.
“Dedem Sefer Bey ile anneannem Kadriye Hanım arasında 22 yaş vardı. O zamanlar bu kadar yaş farkı gözetmeksizin evlilikler oluyormuş… Hatta şaka yollu, dedemiz, neredeyse anneannem doğduğunda bu evi yapmış” denilirdi… Bu da yaklaşık 1900 tarihine denk geliyor. Eski ahşap köşkün üzerinde o zamanki caddenin adı olan Spor Caddesi tabelası var” diye anlatıyor Neşe Hanım. Su anda da caddenin ismi değiştiği halde, eski Spor caddesi yani şimdiki Süleyman Seba caddesi tabelası hala bu binada duruyor.
‘AHŞAP’ KÖŞKTEN ‘KONAK’ APARTMANI’NA
Bu ahşap bina 1952’de yıkılıyor. Ve yerine Fuat Barlas’ın mimarlığında her katında 2 daire olan 5 katlı Konak Apartmanı inşa ediliyor. Yıl 1953.
O dönemde yangın tehlikesi barındıran ahşap köşk yapısından, beton mimariye geçiş gerçekleşmiş oluyor. Ahşap köşk, betona geçişte, dayının fikri ailenin ortak onayıyla ‘Konak’ adını alıyor.
Neşe Hanım anlatıyor: “Burası aslında tam bir aile binasıydı, biri erkek ikisi kız üç kardeş, bir yaşlı anne olarak oturuldu burada yıllarca… Ben çocukken çok net hatırlarım, Şişli Terakki’de okuduğum dönemde, eski Maçka Palas’ın önünden geçerek eve giderdim. Teyzem evlenince Maçka Palas’a taşınmıştı. Ben de dönerken annemlerin evde mi yoksa teyzemde mi olduklarını, küçük balkona asılı sarı toz bezinden anlardım. Teyzem sarı bezi astıysa, annemler orada demekti ve ben doğruca teyzeme giderdim. Bu ritüel, teyzemle benim aramdaki bir şifreydi”.
“Avukat Nazım Arslanger, kız kardeşi Semahat Arslanger ve coğrafya öğretmeni Müeddep Aksay gibi kimler kimler geçti buradan… Antik Palas’ın olduğu yer, hazine kahyasının konağıymış. Hemen sağındaki yokuştan inince sarayın kuşçubaşısının evi vardı. Kuşçubaşının damadı da 1969-1970 yılları arasında Beşiktaş yönetim kurulu üyeliği yapmış olan Rüştü Erkuş’tur, soyadı da kuşçubaşılıktan gelmektedir” diye heyecanla anlarını anlatmaya devam ediyor sevgili…
BİNANIN DIŞ CEPHE HAREKETİ
“Binada Cumhuriyet Dönemi Mimarisi etkisi var. Binadaki farklılığı yaratan, pencerelerin her iki yanındaki söve olarak tabir edilen dış cephe elemanlarının binaya kattığı hareket. Binanın ön cephesinde pencerelerin iki yanından başlayıp yukarı kadar devam eden söveler en üst katta dairesel olarak birleşmekte ve bu dairesel etkiye uygun olarak en üst kat pencerelerinin üst kısımları da dairesel olarak sonlanmakta. Mimar cephenin bu şekilde olması ve uygulamasını da kendisinin yapması şartını ileri sürererk bunun içinde ekstra ücret istemiş. Önceleri ailem tereddütte bulunmuş. Sonradan kabul etmiş. İyi ki de böyle olmuş. Binanın Anıtlar Kurulu’nda 2. Derece Korunması Gerekli Kültür Mirası olarak tescillenmesi bu cephesi sayesinde oldu” diyor mimar Neşe Aksay Ergün.
MİMARİ GÜZELLİĞİ İNCELİKLERİNDE
Apartman içindeki detaylar, yine o döneme ait çok hoş mimari inceliklerle dolu…
Geniş mermer merdivenleri, yüksek tavanları, merdiven trabzanları ve ahşap kapılarıyla dairelerin içinde ve dışında hala o dönemin stilini yansıtan hoşluklar görmek mümkün…
“Binaya 3 metre yüksekliğinde bir demir kapı ile giriliyor, 9 basamak mermer merdivenler karşılıyor konukları. Ahşap rüzgar kapısı ile merdiven sahanlığına ulaşılıyor. Her katta 2 daire, her dairede 2 adet kapı var. Birisi dairenin ana kapısı diğeri ise mutfaktan sahanlıklara açılan ve mutfak kapısı olarak tabir edilen, çöpün vs. verildiği kapılar.”
Neşe Hanım, klasikleşmiş Maçka apartmanlarından birinde doğup büyüdüğü için kendini şanslı sayanlardan olsa da çevredeki değişim ve kentsel dönüşümün hızı onu da mutsuz ediyor. Bina bir süredir boş, yıkım kararı konusunda dava sürecinde…
* Merve Hanım, bu söyleşiyi Neşe Hanım’ın evinde, Konak Apartmanı’ndaki dairesinde yaptı. O dönem de binanın geleceği konusunda apartman sakinleri arasında anlaşmazlık vardı. Ben binanın son halini çekmek için binaya gittiğimde ise kapı mühürlüydü ve karot alım izlerini görebiliyordum. Şu anda binada yaşayan yok, eşyalar depolarda, başka evlerde… Mimar Neşe Hanım, binanın Anıtlar Kurulu’nda 2. Derece Korunması Gerekli Kültür Mirası olarak tescillenmesini sağlamış, binaya konulan riskli raporu şerhine karşı da dava açmış.
* Fotoğraflar, binanın hikayesini söyleşerek yazan Merve Başcumalı tarafından çekildi.
* Binanın son halini ise ben -Nilay Örnek- dışardan fotoğrafladım.
No Comments