Türk Dil Kurumu Binası

Bugünkü konuk yazarım -çok şanslıyım ki- mimar Nevzat Sayın; üstelik bir Cengiz Bektaş yapısı ile…

Bir süredir mimarların da beğendikleri, onlar için özel olan yapıların kaydını tutmak istiyordum. Bunun için ilk önce tanıdığım kişileri taciz etmeye başladım. İyi ki de yapmışım! 

Kısa süre önce Nasıl Olunur’da söyleştiğimiz #NevzatSayın’a da yazdım; “Bana sizin için önemli bir yapıyı yazar mısınız? Nevzat Sayın Mimarlık Hizmetleri’nin (NSMH) meskeni Kuzguncuk’ta bir ev de olabilir, sevdiğiniz birinin yapısı da…” 

Metnin, aralarında çok özel bir ilişki olduğunu bildiğim Cengiz Bektaş binası olmasını da içten içten istemiştim ki, oldu. 

‘AZALDIKÇA ÇOĞALAN BİTMEMİŞLİK’

Ankara, Türk Dil Kurumu binasını Nevzat Sayın’dan okuyalım:

“1980’de, Bektaş’ın rehberliğinde TDK Yapısı’nı gezerken, hem gördüklerimden hem de duyduklarımdan çok etkilenmiş, yapıyı çok sevmiş, çok önemsemiştim. Benim için bu topraklarda yakın tarihte inşa edilmiş en iyi yapı olmuştu ve hep öyle kaldı… Bence Bektaş’ın da en iyi yapısıdır… Bu düşüncemi, bir konuşmamızda kendisine de söylediğimde yediğim zılgıtı hak etmiştim; ama düşüncemi değiştirmedim… Dışıyla içi arasında hiçbir ortak payda olmayan bu yapıda kütle ve mekân niteliği çok yüksektir. Dışarıdan gelip, içine düştüğünüz ‘boşluk’, Brecht’ten ödünç alarak kullanmayı tercih ettiğim tanımlamayla tam olarak ‘epik mekân’dır; önce şaşırır, yadırgar ama sonra alabildiğine benimsersiniz. 

Yapı, çoğu yapının bitmezden önce sahip olduğu ama ne yazık ki bittiğinde yitirdiği ‘azaldıkça çoğaltan bitmemişlik’ etkisini taşır; taşıyıcı sistemin alışkın olduğumuz kaset döşemeleri ve kolonlarından başka bir şey yoktur ortada. Buna rağmen şaşırtıcı olan olabildiğince azaltılmış elemanların galeri boşluğunun kuzeyinden gelen gün ışığının etkisiyle artan bir beyazlıkla, alışkın olmadığımız bir biçimde bir araya getirilmiş olmasıdır.” 

‘BİTTİĞİNDE BİR KOLONA SARILDIM’

Benim gibi ölümlüler böyle yapıları, böyle metinler gördükçe fark edebiliyor.

Ben de Sayın’ın yazısının ardından biraz baktım, biraz okudum…

Nevzat Sayın, özellikle kapak fotoğrafı yaptığım fotoğrafı önemsedi, istedi… Bu fotoğrafı nedense Cengiz Bektaş’ın bütün arşivini bağışladığı SALT Online’da bulamadık, o Arkitera’dan. Onun dışında bütün görseller Salt Arşiv’den; hatta Cengiz Bektaş ile Nevzat Sayın fotoğrafı bile Salt Galata’daki bir söyleşiden. 1988’de Ulusal Mimarlık Ödülleri Yapı Dalı Ödülü’nü alan TDK binası, Cumhuriyet döneminin en önemli yapılarından sayılıyor(muş). 

Ancak ödül ya da taktirler olmasa bile “Bittiğinde bir kolonuna sarıldım” dediği yapı Bektaş için apayrı bir öneme sahip. 

‘TÜRK DİL KURUMU BENİM KİŞİSEL KORKUMDU’

Tuğçe Kaplan’ın kendisiyle yaptığı söyleşide şöyle diyor:

“Türk Dil Kurumu benim kişisel korkumdu çünkü bütün sevdiğim insanlar orada üyeydi. Lisedeki edebiyat hocamdan, Dağlarca’ya [Fazıl Hüsnü] –ki o benim şiir babam diye saydığım adamdır–… Ya orada başarısız olursam? Herkes Türk Tarih Kurumu’nun hayranı o zaman. E, ben de Türk Tarih Kurumu’nun cephelerini sevmiyorum. Yani kale burçlu cephe olur mu Ankara’da? Ankara kalesinin burçlarını yaptı oraya. Hangi çağdayız? Yapmayabilirdi bunu. Yaratıcı bir insan çünkü Turgut Bey [Cansever] ama birtakım konularda etki altında kalmamak çok zor. İçerisinde ise gerçekten bir detay titizliği vardır. (…) Bir de öyle bir yapı vardı yani önümde, çok korkuyordum ya başarısız olursam diye. Lakin yapı bittiği zaman gerçekten çok sevildi herkes tarafından.”

‘BÜTÜN ODALAR ORTAK BİR OYLUMA AÇILIR’

Bir alıntı daha; nedense söyleşiyi yapanın ismini bulamadığım Ytong’un blogunda “Türk Dil Kurumu Projeniz Cumhuriyet Mimarlığının en önemli 20 binasından biri olarak belirlendi. Bu yapıyı o kadar özel kılan neydi?” sorusuna şu yanıtı veriyor Cengiz Bektaş:

Benim yapılarımda yapının Anadolu’da yapıldığı belli olur. Örneğin medresede nasıldır, bütün odalar bir oylumun çevresindedir, hepsi bu ortak oyluma açılırlar. Türk Dil Kurumu Binası’nda da bütün katlarda odalar ortak bir oyluma açılıyor. Gereç seçimleri çok önemlidir, ‘deli kızın çeyizi gibi’ biraz ondan, biraz bundan, şu da olsun değil. Kullandığınız gerecin yapının bulunduğu yörenin iklimiyle örtüşmesi gerekir. Gereç de yaşayan bir şeydir. Kayseri’den çıkardığınız bir taşı Bodrum’da kullanamazsınız, yanlış olur. Taş da yaşayan bir şeydir. Ahşap soluk alır. Badana için en iyisi kireçtir çünkü soluk alır. Günümüzde uygulatamazsınız… Bütün bunlar doğaçtan, doğaldan çözümlenmiş biçimiyle ortaya çıktığında yapıda yaşayanlar kendini iyi duyumsar. Ben de yapılarımda insanların kendini iyi duyumsamalarını istiyorum. TDK Binası’nda bütün çalışanlar bir oyluma doğru bakar… Oylum ayrıca kendi içinde bir yerden açılır ve TDK’nun eski yapısında çalışanları görür biz yalnızca burada çalışan 55 kişi değiliz. Burada bir aile var, duygusunu yaşar. Gereç olarak ise; beton; duvarlar, kapılar, diğer her şey ahşap. Bir de cam… Kısacası 3 gereç kullandım. Böylece en azla en çoğu anlatmış oluyorsunuz. Ankara’da o dönem yapılar Atatürk Bulvarı’na bakmazdı. Çünkü orası Batı yönüydü. Sen bunun için buradasın batı cephesine nasıl bakılacağını bilmen gerekiyor. Çünkü Ankara’nın en önemli caddesine sen arkanı dönersen, oraya kapalı olursan her şeyden önce insana saygısızlık etmiş olursun. Türk Dil Kurumu Binası batı yönüne bakar. Her kat 15 cm alttakinden taşmıştır. Oradan süzgeçle hava gelir ve yukardan çıkar, batıda çalışmanın hiçbir zararı yoktur.”

* Metin içinde var ama bir kez daha belirteyim; ilk fotoğraf Arkitera’dan. Onun dışında bütün görseller Salt Arşiv’den…

BU YAZIYI PAYLAŞIN:

WhatsApp
Email
Twitter
LinkedIn
Telegram
Facebook

YORUMLAR

4 Comments
  • Dilek
    Posted at 16:47h, 23 Eylül Cevapla

    Harika bir Ankara mekan belleği yazısı olmuş, emeğinize sağlık.

    • Nilay Örnek
      Posted at 00:12h, 05 Ekim Cevapla

      Çok teşekkürler; benim için de güzel oldu, görmeyi dört gözle bekliyorum; mimar Nevzat Sayın sayesinde…

  • Kübra
    Posted at 00:33h, 06 Ekim Cevapla

    O kadar hayran kaldımki websiteniz’e çok güzel tebrik ediyorum

    • Nilay Örnek
      Posted at 21:51h, 10 Ekim Cevapla

      çok teşekkürler

Post A Comment

DİĞERLERİ

Nişantaşı

Antik Konak

Geçen Süleyman Nazif Sokak’tan bahsettim; Aydın Apartmanı ve Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi vesilesiyle… Pek çok kişi “Görmeye gideceğim” yazınca, onlara, sitedeki haritadan bakıp aynı sokak ve çevredeki başka binaları da görmelerini önerdim. Arada Antik Konak hakkında da iki satır yazayım dedim. Neden “İki satır”

Devamı »
Ortaköy

Suzan (Dilek) Apartmanı

Mimar Erhan İşözen’in “Bir Semtin Arayüzü: Ortaköy (1989-2019)” adlı YEM Yayın’dan çıkan kitabını ne kadar övsem az. Keşke her semtin böyle bir ‘orada büyüyeni’, ‘gönül vereni’, bileni, araştıranı, zamanını ayıranı olsa ve böyle kitaplarımız olsa. Kitap her ne kadar başlangıç olarak 1989 tarihini verse de, içinde

Devamı »
Maçka

Maçka İnönü Evi

Sürekli “Ne olur bana yazın, paylaşın” diyorum ama pek olmuyor. Böylesi oldu mu, ba-yı-lı-yo-rum. Podcastlerimin de dinleyicisi olan Cansu Doğusal bana şöyle bir mesaj atmış: “(…) Mimarim ve haliyle bu sayfayla çok ilgileniyorum. Çalıştığım yer olan Yoo Mimarlık da Maçka’da mimar Rüknettin Güney (ben mimarın

Devamı »
İstiklal Caddesi

Denizler Kitabevi / Apollon Fotoğrafhanesi

-İstiklal Caddesi’ndeki- “Denizler Kitabevi kapanıyor?taşınıyor” sözleri üzerine çok kişi, “Nilay Hanım hakkında yazsanıza” dedi.  Böyle durumlarda “Ah’ı vah’ı” çok oluyor ama bu, mekana yarıyor mu, ne kadar samimi yapıyoruz bu tartışmaları bilemiyorum. Oysa, -altını çizmek lazım kapanmayıp Galip Dede Caddesi’ne taşınan- Denizler Kitabevi’ni ben çok

Devamı »
Çankaya

(İkinci) Sönmez Apartmanı

Ankara’da 1937-1977 yılları arasında var olan Sönmez Apartmanı‘ndaki karakterlerimizi hatırlayalım; eski bir bürokrat ve siyasetçi Talat Sönmez, kızı Ruhiye ve damadı Refik Besim Bakuy. Ve benim gezip aşık olduğum, bugün hala güzelliğini koruyan “ikinci” Sönmez Apartmanı’na gelelim. (O merdivenler, o ara renkli camlar, o ışık,

Devamı »
İstiklal Caddesi

Köçeyan Konağı (Atlas Sineması / İstanbul Sinema Müzesi)

Ayşegül Kumova, neredeyse iki ay önce bana bir mesaj atıp şöyle yazmış idi: “Atlas 1948 yani eski bilinen adıyla Atlas Sineması çok değerli bir yapı kuşkusuz. 200 yıllık bir bina ve şimdi İstanbul Sinema Müzesi. Müze, henüz 1 yaşında ama kısa süre içinde dünyada ilk üçe girmiş bile.

Devamı »
Kurtuluş

Şahin ve Ülkü Apartmanları

Mimar Apostol Mavrodoğlu‘nun binalarından devam edelim… Rum asıllı mimarın şansı, mimarı olduğu binalara ismini yazması (Apostol Mavpodoglou ya da Mavrodoğlu / Fransızca, eski Türkçe hep yazmış) olmuş.  Şansı mı kaderi mi bilmem, imzası olan binaların çoğunun adı değişmiş. Burada anlattığım Uğur (Teodoridis) ya da Hamit

Devamı »
Büyükada'nın Yaşlanmayan Modernleri
Hasan Çalışlar Arşivi

Çok sevdiğim mimar Hasan Çalışlar’ın, Instagram’da oluşturduğu ve “Büyükada’nın Yaşlanmayan Modernleri” adını verdiği arşivine, bundan sonra sitenin bu bölümünden ulaşabileceksiniz.